16 Ağustos 2015 Pazar

DRİNA KÖPRÜSÜ HİKAYESİ


        Sokullu Mehmet Paşa 1519 yılında Osmanlı Devleti'nin demi sonucunda Sokolovic köyünden alınmıştır. Oldukca zor bir ayrılık olmuştur. Annesi peşlerinden Drina Nehrine kadar gitmiş fakat köprü olmadığından sallarla ulaşım sağlandığından annesi orada yapayalnız kalmıştır. Sonralarda yeniçeri ocağında büyüyen, ileride Sadrazam olan, kendi parasını artık kendisi kazanabilen Sokullu Mehmet Paşa, Drina nehrine bir köprü inşa ettirmeye başlamıştır. İnşaatın uzaması ve inşaatın başındaki Abid Ağa'nın baskıları sonucunda halka yılgınlık gelir ve ahalî köprünün tamamlanmasını istememeye, köprünün hayır getirmeyeceğini düşünmeye başlar. Bu sırada inşaatı sabote etmek isteyen Radisav kazığa geçirilmiştir.

 Köprü inşaatı Abid Ağa'nın baskıcı tutumu yüzünden cezalandırılmasından sonra hızlanır. Köyde akıl sağlığı iyi olmayan bir kız vardı, daha sonra kimden hamile kaldığı belli olmayan ikiz çocukları doğururken ikizler ölü olarak dünyaya geliyor. Doğumu yaptıran yaşlı kadın ölü bebekleri alarak mezarlığa gömmüştür. Kız toparlandıktan sonra hemen bebeklerini aramaya koyulmuştur. Bebeklerini ararken halk kıza Drina köprüsü kurban istiyordu bizde çocuklarını oraya gömdük demişlerdir. Kız köprüye gidip inşaat ustalarına çocuklarının yerini sormuştur, işçilerde aynı şekilde söylerek dalga geçmişlerdir. Kadın orada günlerce bebeklerini arar  ve ağlayarak yılları geçer, efsaneye göre köprünün kenarına incir ağaçları olmuştur, incir ağaçlarının beyaz süt biçiminde suları vardır,o günden sonra halk sütü gelmeyen anneleri bu köprüden o incir ağacının sularını içerse sütünün geleceğine inanır,deli kızın hala sütü akmaya devam ediyor şeklinde efsaneler döner. Köprü bitmiştir. Köprünün 11 adet gözü vardır. Köprü bugün Bosna-Hersek’in doğusunda yer alan Vişegrad’dadır.

Sokullu Mehmet Paşa'nın İstanbul'da tahsildarı varmış. Tahsildarı birgün Bosna'ya gidip Sokullu Mehmet Paşa'nın annesini ve küçük kardeşini bulup, küçük kardeşini İstanbul'a S.Mehmet Paşa'ya götüreceğini ve S. Mehmet Paşa'nın artık bir Sadrazam olduğunu söylemiştir. Bunun üzerine Sokullu'nun annesi feryat ederek '' Ben onun 40 yıl hasretiyle yandım, ne olmuş olursa olsun yine de bu küçük kardeşini vermem'' demiştir. Babası bunun üzerine tahsildar doğru mu söylüyor diye inanmak için tahsildar ile birlikte İstanbul'a gitmiştir. S.Mehmet Paşa'nın doğru söylediğinin gören babası, Bosna'ya dönüp karısınıda alarak İstanbul'a yerleşip müslüman olmuşlardır. Daha sonra S.Meh. Paşa ikindi namazı için camiye giderken Konyalı bir dervişin bir dilenci kılığında yanına yaklaşıp bıçaklaması sonucunda 1579'da öldürülmüştür.

Vişegrad'da iki çok samimi biri müslüman biri ortodoks çok yakın arkadaşlar vardır, büyüdüklerinde biri imam bir diğeri papaz oluyor. Ama birbirlerini çok sevmektedirler. Birgün muhabbet ederlerken halk gördüğünde hoca ile papaz ağız ağıza yakın konuşuyor demişlerdir.. Daha sonra halk iki yakın arkadaşı ağız ağıza ne zaman konuşurlerken görse ''Bak hoca ile papaz gibi konuşuyorlar'' sözünü söylemeye başlayıp kalıplaştırmışlardır. Vişegrad şehrinde  bu söylem hala devam eder.

 Vişegrad kasabasının en güzel kızı Fato adında Boşnak bir kız vardır. Babası Vişegrad'ın ileri gelen zenginlerindendi. Fato'yu isteyen birçok görücü olmuş, fakat Fato bunların hiçbirini beğenip kabul etmemiştir. Sonra babasının yukarı dağ köylerinde tücar olan bir arkadaşı vardır. Bu adamın çocuğu Fato'yu bir düğünde görüp ''İnşallah Veli Bey'in gelini olursun'' diyerek laf atmıştır. Fato ''Sizin köy Vişegrad'a inerse ancak olabilirim diyerek reddedmiştir.'' Çocuk babasına Fato'yu istemesini söylemiştir. Çocuğun babası Fato'nun babasına giderek Fato'yu oğluna istiyor. Fato'nun babası hiç Fato'ya sormadan nasıl olsa artık yaşı ilerliyor diye düşünerek Fato'yu o çocuğa vermeyi kabul etmiştir. Bunun üzerine bütün Vişegrad çalkalanmıştır. Fato hiçbir yeri kabul etmedi o köyü nasıl kabul eder diyerek herkes meraklanıyordu. Ama Fato söz verildiği için hiç birşey demeden bütün çeyizini bütün hazırlığını yapmıştır. At ile gelin almaya geldiklerinde, 2 abisi köprünün yakınlarına geldiklerinde Fato birşey yapmasın diye atın dizginlerini  tutmaya başlamışlardır. Fakat Fato bir yolunu bularak Atın dizginleriyle oynayıp Drina Nehrine atlayarak intihar etmiştir. Bütün Vişegrad uzun zaman matem tutmuştur. Fato'nun cesedi nehre atladıktan 6 hafta sonra bulunmuştur. Fato günümüzdede Vişegrad'da hala konuşulur..

         1878 yılı yaz başlangıcında Avusturya ordusunun Bosna'ya gireceğine dair söylentiler dolaşmaya başlamıştır. Ordu komutanı bunun üzerine Müftü'ye Avusturya ordusu gelecek biz teslim olacağız, halkı uyar çılgınlık yapılmasın demiştir. Bunun üzerine Müftü halk ile konuşurken halktan bir grup kişi Müftü'yü böyle söylediği için Avusturya yancısı olmakla suçlayıp şehrin girişine kulaklarından çivileyerek asmışlardır. Daha sonra Avusturya askerleri şehre geldiklerinde büyük bir şekilde iki direk arasına bez ile Eskiden Osmanlı'nındı şimdi ise bu bölge Avusturya'nın yazmışlardır. Askerlerden biri kulakları asılı şekilde duran müftüyü görmüştür, bunun üzerine pense ile çivileri sökerken askerler ''Kulağın çok acıyor mu?'' diye sormuşlardır. Bunun üzerine Müftü ''KULAĞIM DEĞİLDE, BU YAZDIĞINIZ YAZI CANIMI ÇOK ACITTI. ÇOK AĞIR GELDİ!'' demiştir. Bu bir halk hikayesidir.
Dilerseniz Alişimin kaşları kare türküsünü buradan dinleyebilirsiniz.


                                                                                                               Musa LOYAN.





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder